sanal kumar, bahis, şans, talih oyunları ceza davaları
Gelişmiş Sorumluluk Sigortası tüm belge Gönderileri için mevcut değildir. 18.4 Gönderinin TNT’den kaynaklanan nedenlerle teslim edilememiş olması durumları dışında, asıl gönderi ücretleri ile birlikte iade Ücretleri de Gönderene tahakkuk ettirilecektir. TNT tarafından iade sürecinde yüklenilen diğer her türlü Ücret de bu kapsamdadır. Tehlikeli maddeleri içeren teslim edilemeyen Gönderilerin iadesi için, Gönderen doldurulmuş bir iade Konşimentosu ve diğer tüm gerekli belgeleri sağlamalıdır. TNT, (a) Alıcının adresinde Gönderi için imza atacak kimse bulunmaması ve dosyada imzasız teslimat izni bulunmaması; (b) Göndericinin bir TNT Teslimat İmza Seçeneğini seçmiş olması ve Gönderiyi imzalayacak hiçbir uygun Alıcının bulunmaması veya (c) TNT’nin Gönderiyi elinde tutabileceğini belirlemesi hallerinde, ya otomatik olarak ya da talep üzerine, teslimatı yeniden deneyecektir. Ticari Teslimat, üç teslimat denemesinden sonra ve/veya ilk teslimat denemesinin ardından beş İş Günü bekletildikten sonra ve geçerli olduğunda varış yeri ülkesinde gümrük işlemleri tamamlanmışsa, teslim edilemez olarak kabul edilebilir (bkz. 18. Bölüm (Teslim Edilemeyen Gönderiler)). TNT coğrafi ve diğer sınırlamalara bağlı olarak B2C Gönderilerine ilişkin teslimat seçeneklerinin kullanılabilirliğini zaman zaman değiştirebilir. Teslimat seçeneklerinin kullanılabilirliğine ve koşullara ilişkin daha fazla bilgi için tnt.com’u ziyaret edin. TNT seçili konumlarda B2C Gönderilerini TNT tarafından Alıcıdan alınan ek talimatlar uyarınca teslim edebilir.
- Bu bakımdan lehe kararın sirayeti, “davasız yargılama olmaz” ilkesinin bir istisnasıdır.
- Göndericiyle beş İş Günü içinde iletişime geçilememesi veya Göndericinin makul bir zaman zarfı içinde talimat verememesi halinde, TNT yerel yasalara uygun olarak Gönderiyi Göndericiye iade edebilir veya Gönderiyi bir geçici depoya, genel sipariş deposuna veya gümrüklü antrepoya koyabilir veya Gönderiyi imha edebilir.
- 25 Mart Mostbet tarihinde; Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na sunulmuş olup, 7394 sayılı Kanun olarak yasalaşmış 15 Nisan Mostbet tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Suçun özel bir görünümü olan teşebbüs; cezasızlık sebebi olarak değil, yalnızca indirim sebebi olarak düzenlenmiştir. Kanunun hiçbir yerinde, kovuşturma aşamasında ve bu aşamaya dahilinde tartışma bulunmayan olağan kanun yollarında geçen sürelerin tutukluluktan sayılmayacağına dair bir ibare yoktur. Bu nedenle; kovuşturma aşamasında tutukluluktan sayılmayan süreler, “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” başlıklı Anayasa m.13’e ve “Kişi hürriyeti ve güvenliği” başlıklı m.19’a açıkça aykırıdır. Maddesine göre;“(1) Bu kısmın dördüncü ve beşinci bölümlerinde yer alan suçlardan herhangi birini elverişli vasıtalarla işlemek üzere iki veya daha fazla kişi, maddi olgularla belirlenen bir biçimde anlaşırlarsa, suçların ağırlık derecesine göre üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezası verilir.(2) Amaçlanan suç işlenmeden veya anlaşma dolayısıyla soruşturmaya başlanmadan önce bu ittifaktan çekilenlere ceza verilmez”. Maddelerinde; Devletin güvenliğine karşı suçlar, Anayasa ile kurulu düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, Milli savunmaya karşı suçlar ile Devlet sırlarına karşı suçlar ve casusluk suçları ile bu suçların cezaları tanımlanmıştır. Millete ve Devlete karşı suçlar başlıklı Dördüncü Kısımın altında Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümlerde yer alan bu suçların tatbiki, 17/25 Aralık 2013 ve özellikle de 15 Temmuz 2016 darbeye teşebbüs suçlarında sıkça gündeme gelmiş olup, bu suçlarla ilgili birçok yargılama yapılmış ve yapılmaktadır. Şimdiye kadar bu maddelere ilişkin eleştiri ve önerilerimizi ortaya koymuştuk. Bu yazımızda incelenecek konu, idari yargı tarafından verilen kararların yerine getirilmemesi durumunda kişilerin hangi yasal yollara başvurabileceği ve kararların uygulanmamasından doğan mağduriyetlerini ne şekilde giderebilecekleridir. Yazımızda öncelikle; idari yargı kararlarının uygulanmasını zorunlu kılan Anayasa ve kanun hükmüne yer verilecek, daha sonra “hukuk devleti” ilkesi çerçevesinde yargı kararlarının uygulanmasının zorunluluğundan bahsederek, idari yargıda mevcut dava ve karar türlerini, kararlar uygulanmadığı takdirde kişilerin hangi yasal yollara müracaat edebileceklerini açıklayacağız. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kişilerin huzur ve sükununu bozma” başlıklı 123. Maddesine göre; “Sırf huzur ve sükunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir”.
Sanal kumar, bahis, Şans, Talih Oyunları ilgili olarak internetin gelişimine paralel olarak Türkiye’de kumar ve pin up casino uygulamaları nedeniyle verilen cezalarında ciddi bir artış görülmektedir. Özellikle uluslar arası nitelikteki kumar ve bahis sitelerinde dünyanın hemen hemen her yerinden oyunlar oynanmaya başlanmıştır. Kumar oynanması yasak olan ülkelerdeki kişilerin kumar oynanması yasal olan veya belli lisans şartlarına bırakılmış olan ülkelerde kurulmuş internet sitelerinde oynadıkları oyunlar olayı hukuken daha da çıkmaz hale getirebilmektedir. Ülkemizde kumar oynatmak suç, kumar oynamak ise kabahat olarak düzenlenmiştir. Mostbet ve benzeri talih oyunları ise halen devlet tekelinde belli şartlar altında oynanabilmektedir. Bu çalışmada dağınık şekildeki ilgili mevzuat maddeleri ışığında sunum yapılacak ve uluslar arası uygulamalara örnekler verilecektir. Somut olayın koşullarını detaylı şekilde değerlendiren ve istisnai nitelik taşıyan bu kararın dikkatli değerlendirilmesi isabetli olacaktır. Yakalanan kişinin mahkemeye götürülmesi hususunda, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun 129. Maddede, yakalanan kimsenin mahkemeye götürülmesi konusunda biraz karışık hükme sahip olsa da yakalanan şahsın, hakkında kamu davası açılmışsa hemen, önceden sulh ceza hakimliğince sorgusu yapılmışsa, yani sorgusu yapılıp da hakkında kamu davası açılmayan kişinin bu hakimin kararı ile yetkili mahkemeye götürüleceği, mahkemenin de yakalanan şahsın serbest bırakılmasına veya tutuklanmasına aynı gün karar vermesi gerektiği ifade edilmiş idi. Evvelce sulh ceza hakimliğince sorgusu yapılan kişiden maksat, hakkında kamu davası açılan, fakat soruşturma aşamasında sorgusu yapılmış veya yapılmamış sanık farkının gözetilmesi değildir.
Bu nedenle; ceza yargılamasının her ne pahasına olursa olsun adalet sağlansın düşüncesi ile gerçekleşmemesi gerektiği, maddi hakikate ulaşırken, ancak hukuka uygun yol ve yöntemlerle elde edilmiş delillerle bunun ortaya koyulmasının zorunlu olduğu bir gerçektir. Bu yazımızda; diplomatik dokunulmazlığı kapsamında diplomatik temsilci ve konsolosluk, yani misyon araçlarında, PVSK m.9’da düzenlenen “önleme araması” ve CMK m.116’da düzenlenen “adli arama” tedbirlerinin uygulanıp uygulanamayacağı değerlendirilecektir.Ceza Hukuku ve Ceza Yargılaması Hukuku kuralları; kural olarak o ülkede bulunan herkese uygulanmakla birlikte, iç hukuktan ve uluslararası hukuktan doğan bazı istisnalar bulunmaktadır. Uluslararası Hukuktan kaynaklanan istisnaların başında diplomatik dokunulmazlık gelir. Yabancı bir ülkede bulunan gönderen devletin elçiliğinde kendi devletini temsil suretiyle görev yapanlar diplomatik dokunulmazlıktan yararlanırlar. Bu dokunulmazlığın amacı; diplomatik temsilcilerin görevlerini, kabul eden ülkede herhangi bir baskı veya müdahaleye uğramadan yerine getirmelerini sağlamaktır. Bu kapsamda öngörülen istisnalar Uluslararası Hukuktan kaynaklanmakta olup, Birleşmiş Milletler Uluslararası Hukuk Komisyonu tarafından hazırlanan 1961 Diplomatik İlişkiler Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nde ve 1963 Konsolosluk İlişkileri Hakkındaki Viyana Sözleşmesi’nde düzenlenmiştir.
Terör suçları, örgüt faaliyetleri çerçevesinde işlenen suçlar ve cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlardan mahkum olanlar, mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanmasına karar verilenler ile disiplin veya tazyik hapsine mahkum olanlar, infaz ertelemesinden faydalanamazlar. 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Bağlantılı suçlarda yetki” başlıklı 16. Maddesinin ikinci fıkrasına göre, “Bağlantılı ceza davalarının değişik mahkemelerde bakılmasına başlanmış olursa, Cumhuriyet savcılarının istemlerine uygun olmak koşuluyla, mahkemeler arasında oluşacak uyuşma üzerine, bu davaların hepsi veya bir kısmı bu mahkemelerin birinde birleştirilebilir”. Görüleceği üzere hükümde; “Cumhuriyet savcılarının istemlerine uygun olmak koşuluyla” ibaresine yer verildiğinden, cumhuriyet savcısının birleştirme yönünde talebi olmadığı sürece dava dosyalarını bağlantı olduğundan bahisle mahkemelerden birisinde birleştirilmesi mümkün değildir. Çünkü kanun koyucu, cumhuriyet savcılarının bu konu ile ilgili istemlerini dosyaların birleştirilmesinin ön şartı olarak aramıştır. Cumhuriyet savcısının birleştirme yönünde istemi olmadıkça, her iki mahkemenin birleştirme yönünden uyuşmasının bir önemi olmayacaktır. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Etkin pişmanlık” başlıklı 192. Fıkrasında; “Bir kimseyi hukuka aykırı olarak bir yere gitmek veya bir yerde kalmak hürriyetinden yoksun bırakan kişiye, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası verilir.” ifadesine yer verilmekle, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma/hürriyeti tahdit suçunun temel hali düzenlenmektedir. Türk Hukuku’nda iki türlü arama olup, bunlar idari/önleyici arama veya önleme araması ve adli, yani suç kolluğu tarafından yapılan aramadır.
Bu nedenle her türlü delil, yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir. Bunun sınırları; hukuka uygunluk, yargılama ile ilgili olma ve yargılamayı uzatmama olarak sıralanabilir (CMK m.206/2). Anayasanın “Parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma” başlıklı 68. Maddesinin dördüncü fıkrasına göre; “Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez”. Maddeleri ile güvence altında bulunan ifade hürriyetinde prensip; ifade hürriyetinin kısıtlanması olmayıp, en geniş şekilde kullanılabilmesinin ve korunmasının sağlanmasıdır. İfade hürriyetine getirilen kısıtlamaların, Mukayeseli Hukukta iki ortak ve bir de ülkelere göre değişen sebepleri vardır. Ortak kısıtlama sebepleri; cebir, şiddet, tehdit ve terör faaliyetleri ile amaçlarını destekleyen açıklamalar ve hakaret ile iftira içerikli söz ve yazılarken, ülkelere göre değişkenlik gösteren veya bazı ülkelerde suç olarak kabul edilmeyen devletin ve milletin egemenlik alametleri ile organlarının saygınlığına karşı işlenen suçlardır.
Türk Ceza Kanunu’nun “Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti” başlıklı 188. Fıkrasında; maddede tanımlanan suçların “tabip, diş tabibi, eczacı, kimyager, veteriner, sağlık memuru, laborant, ebe, hemşire, diş teknisyeni, hastabakıcı, sağlık hizmeti veren, … Vergi Usul Kanunu m.359/a veya b’nin, yani suça konu aynı fiilin birden fazla işlenmesi ise dikkat çekicidir. Çünkü burada, aynı fiille birden fazla farklı suç işlenmemiş, aynı suç işlenmiştir. Fail, hükümde tanımlanan iki suçu aynı anda veya farklı yakın …
(2) Memurlar ve diğer kamu görevlileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ve bunların üst kuruluşları mensuplarına savunma hakkı tanınmadıkça disiplin cezası verilemez.” hükmüne yer verilerek, “memurlar” ve “diğer kamu görevlileri” ayırımına gidildiği görülmektedir. Uygulamada; kişiler hakkında uygulanan tutuklama tedbirine son verildikten sonra aynı tutuklama sebebi esas alınarak ve Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Tutuklama nedenleri” başlıklı 100. Maddesinde öngörülen şartlar sağlanmadan ikinci kez tutuklama tedbiri tatbik edildiği görülmektedir ki, “ikiz tutuklama” adı ile de bilinen bu uygulama “hukuk güvenliği” ilkesine aykırılığa ve hukuka duyulan güvenin toplumda zayıflamasına yol açmaktadır. Bu yazımızda; olağan kanun yollarında sebep gösterme zorunluluğunun olup olmadığı ve uygulamada doğru olduğu zannedilmesine rağmen, esasen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu uyarınca yanlış olarak tatbik edilen istinaf kanun yolu ile temyiz kanun yolunun farklılıkları açıklanacak olup, temyiz kanun yolunda sebep gösterme zorunluluğu yönünden Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Anayasa Mahkemesi’nin çelişen kararlarına yer verilecektir. Yağma suçu, mülkiyet hakkının Ceza Hukuku yoluyla korunması bakımından önemli bir suç tipidir.
Ana Muhalefet Partisi tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sunulan, başörtüsü özgürlüğünün yasal güvenceye kavuşturulması yönündeki Teklifle birlikte Alevilerin talepleri de kamuoyunda yeniden tartışılmaya başlandı. Sayın Cumhurbaşkanının; Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kurulacak Alevi Bektaşi Genel Müdürlüğü vasıtasıyla cemevlerinin aydınlatma, su, bakım, onarım giderlerinin Devlet tarafından karşılanacağını, imar planlarındaki sorunların giderileceğini ve ayrıca cemevlerindeki inanç önderlerine, talep etmeleri halinde, kadro tahsis edileceğini açıklamasının ardından tartışmalar somut bir içerik kazandı. 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı ikinci kısmının “Malvarlığına Karşı Suçlar” başlıklı onuncu bölümünde malvarlığına karşı suçlar düzenlenmiştir. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi’nin (İHAM) “hukuki kesinlik”, Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) ise “hukuki belirlilik” olarak adlandırdığı ilke, hukuk devletinin asli gereklerinden birisidir. İHAM ve AYM kararlarında, “hukuki kesinlik/belirlilik” ilkesi çoğu zaman “hukuki güvenlik” ilkesi ile eş anlamlı olarak kullanılmaktadır. AYM’nin bazı kararlarında ise; “hukuki belirlilik” ilkesi, “hukuki güvenlik” ilkesinin bir unsuru şeklinde tanımlanmaktadır. İşbu yazıda ilk olarak pasaport iptali ibaresini tercih etsek de, inceleme konumuzun iptali kapsayacak şekilde bireyin pasaport alma ve kullanma hakkına sınırlamayı içermesi sebebiyle pasaport tahdidi kavramını başlıkta kullanmayı uygun gördük. Bu yazımızda ise, güncel iki olay üzerinden olası kast bilinçli taksir değerlendirmesi yapılacaktır. “Duruşma Tutanağı” başlığı altında 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu m.219 ila 222’de düzenlenen, kovuşturma aşamasının duruşmada yapılan işlemler ve söylenenler açısından en önemli vesikası duruşma tutanağıdır. Duruşmada yapılan işlemlerin mahkeme başkanı veya hakimi tarafından yeminli zabıt katibi tarafından bir teknik aygıta yazılmak suretiyle hazırlanan ve resmi belge niteliği taşıyan, mahkeme başkanı veya hakimi ile hazırlayan zabıt katibi tarafından imzalanan, duruşmanın nasıl yapıldığını gösteren belgeye duruşma tutanağı denir.